Bu yüzden,
açık bir toplumda mahremiyet, anonim işlem sistemlerine gerek
duyar. Şimdiye kadar (ç.n.: Bu yazının aslı 9 Mart 1993’te
yazılmıştır), öncelikli olarak bu görevi nakit para
üstlenmiştir. Anonim işlem sistemi, gizli bir işlem sistemi
değildir. Anonim bir sistem, bireylere, kendi kimliklerini
yalnızca ve yalnızca kendi istekleri zamanda açığa çıkarma
gücünü verir; mahremiyetin özü budur.
Açık bir toplumda mahremiyet için kriptografi de gereklidir.
Eğer bir şey söylemişsem, onun yalnızca istediğim kişiler
tarafından duyulmasını isterim. Eğer konuşmamın içeriği bütün
dünyaya açıksa, mahremiyetim yoktur. Şifrelemek, mahremiyete
olan isteği gösterir; ve zayıf kriptografi ile şifrelemek,
mahremiyeti çok fazla istemediğiniz anlamına gelir. Dahası,
varsayılan anonimlik ise, birinin kimliğini ifşa etmek,
kriptografik imza gerektirir.
Hükümetlerin, şirketlerin ya da büyük, kim olduğu belirsiz
oluşumların, kendi cömertliklerinden ötürü bize mahremiyet
sağlamasını bekleyemeyiz.
Bizim hakkımızda konuşmak onların yararınadır ve bunu
yapmalarını beklemeliyiz. Konuşmalarını engellemeye çalışmak,
bilginin gerçekliğine karşı savaşmaktır. Bilgi özgür olmayı
yalnızca istemiyor, özlüyor. Bilgi var olan depolama alanını
doldurmak için genişler. Bilgi, Söylenti’nin daha genç, daha
güçlü kuzenidir; bilgi çok hızlı yayılır, daha fazla gözü
vardır, daha fazla bilir ve Söylenti’den daha az anlar.
Eğer mahremiyet bekliyorsak, mahremiyetimizi savunmalıyız.
Bir araya gelmeli ve anonim işlemlerin yapılabileceği sistemler
yaratmalıyız. İnsanlar fısıltıları, karanlık, zarfları, kapalı
kapıları, gizli el sıkışmaları, ve ulakları kullanarak,
mahremiyetlerini yüzyıllardır savunuyorlar. Geçmişin
teknolojileri güçlü mahremiyete izin vermiyordu, ancak
elektronik teknolojiler veriyor.
Biz Şifrepunklar, kendimizi anonim sistemler oluşturmaya
adamış bulunuyoruz. Mahremiyetimizi, kriptografi ile,
anonim e-posta iletme sistemleri ile, dijital imzalar ile, ve
elektronik para ile koruyoruz.